AC/DC, 1973 yılında Angus Young ve Malcolm Young
tarafından Sidney, Avustralya'da kurulmuş Hard Rock grubudur. Grup
dünya çapında 150 milyondan, ABD'de 68 milyondan fazla albüm satmış, en
başarılı hard rock gruplarından biri kabul edilmiştir.[1] 1980'deki
albümleri Back in Black, yalnız ABD'de 21 milyon, dünya çapında 42
milyon kopya satmış,[2] tüm zamanların en çok satan 2. albümü, bir grup
tarafından yapılan en çok satan albüm olmuştur.[3]
Grup albüm
kayıt ettikleri dönem boyunca iki farklı solist ile çalışmıştır.
Hayranları grubun tarihini Bon Scott dönemi (1974 - 80) ve Brian
Johnson dönemi (1980 - günümüz) olarak ikiye ayırırlar.
AC/DC
görkemli müziğiyle olduğu kadar konserleriyle de büyük bir gruptur.
Daha başlangıçta konserleri gerçek birer şov halini almıştı. Özellikle
Angus’un sahnedeki çılgın hareketleri, bir zaman sonra grubun
vazgeçilmez eğlencelerinin başında yer almaya başlamıştı. Onun
sahnedeki çılgın hareketlerine daima yenileri eklenerek grup bugünlere
geldi. AC/DC gitarist Malcolm Young’un grubu (Amerika’dakiyle hiç bir
ilgisi olmayan) The Velvet Underground dağıldıktan sonra, 1973’te
Avustralya’da kuruldu. Küçük kardeşi Angus’u da eğitip yanına lead
gitarist olarak aldıktan sonra grup Sidney çevresinde küçük tur ve
konserler vermeye başladı. Ablası Angus’a sahnede okul kıyafetlerini
giymesini önerdiğinde o sadece 15 yaşındaydı; ki bu görüntü zamanla
grubun "olmazsa olmazlarından" oldu. Henüz Sidney’deyken "Can I Sit
NextTo You" isimli singleları, Easybeats’in eski üyesi ağabeyleri
George Young ve bir kaç arkadaşının yardımıyla çıktı.
Ertesi
sene grup, davulcu Phil Rudd ve basçı Mark Evans’ın da gruba
katılmasıyla Melbourne’a yerleşti. Vokalist Dave Evans sahneye çıkmayı
reddettiğinde, az rastlanan bir olayla, grubun şoförü Bon Scott
vokalist oldu.
Scott daha önceleri Avusturyalı pop gruplarından
Fraternity ve Valentines’te de davulcuydu. Ama onun grubun
başarısındaki asıl payı, halka grubu vahşiler gibi tanıtması oldu. Başı
polisle sık sık derde giren Scott sayesinde grup Avustralya’da büyük
tepkiler almaya başladı. Müzik yaşamları boyunca, haylaz bir eğlence
duygusuyla karışık, vahşi akımları desteklediler. Grup Avustralya’da,
’74 ve ’75 yıllarında iki albüm piyasaya çıkardı: High Voltage ve TNT.
Bu iki albümdeki şarkılarla High Voltage albümünün ’76’da çıkan Amerika
ve İngiltere sürümlerini oluşturuldu, grup ayrıca bu iki ülkede
turnelere çıktı. "Dirty Deeds Done Dirt Cheap" yıl sonunda çıktı.
1977’nin başında Evans grubu terkederken yerini Cliff Williams aldı.
Aynı yılın sonbaharında, AC/DC, onları ilk defa Amerikan listelerine
girmelerini sağlayan "Let There Be Rock" albümünü çıkardı.
1978
ilkbaharında çıkan "Powerage", grubun hayranlarının iyice artmasının
sağladı- bunun oluşmasında izleyicileri tek kelimeyle coşturan konser
gösterilerinin de en az albüm kadar katkısı oldu. Aynı yıl, bu konser
görüntüleri "If You Wany Blood, You’ve Got It" adıyla satışa sunuldu.
Ama grubu asıl üne kavuşturan, ertesi sene gelen ve satışı ilk kez
milyonu aşarak Amerika’da 17.liğe, İngiltere’de ise sekizinciliğe
yükselen "Highway to Hell" oldu. AC/DC’nin bu hızlı çıkışı 20 Şubat
1980’de Bon Scott’un, resmi raporlara göre ölümüne alkol alarak hayata
veda etmesiyle darbe aldı. Mart ayında Scott’un yerine Brian Johnson
geldi. Bir ay sonra grup, dağılmadıklarını müjdeleyen, sadece
Amerika’da 21 milyondan fazla satan en büyük çalışmaları, Back in Black
albümünü doldurdu. AC/DC, sonraki yıllarda, Amerikan listelerinde ilk
sıralara yerleşen "For Those About to Rock We Salute You" ile dünyanın
en geniş rock toplulukları arasında yer aldı. 1982’de Rudd da gruptan
ayrıldı, onun yerini bir başka İngiliz Simon Wright aldı.
1983’teki
"Flick of the Switch"in ardından, topluluğun maddi dayanakları
bozulmaya başladı ancak bu kötü gidişatı 1990’larda, müzik dünyasında
çok büyük ses getiren "Thunderstruck" parçasının da içinde bulunduğu
"The Razor’s Edge" ile tersine çevirmeyi başardılar. Bu yıllarda ’70 ve
’80’lerdeki kadar başarılı olamamalarına rağmen, bir kuşağın kılavuz
grubu olduklarını göstermişlerdir. 1995 sonbaharında onaltıncı
albümleri "Ballbreaker" çıktı. Rick Rubin tarafından çıkarılan bu albüm
AC/DC’nin müzik hayatındaki belki de en olumlu eleştirileri aldı. Bu
albüm Amerikan listelerine 4. sıradan girdi ve ilk altı ay içinde bir
milyonu aşkın sattı.
Grup ilk günkü yaklaşımlarını koruyarak
kökü rock’n’roll, hard rock ve yer yer blues’a dayanan müziğini yapmayı
sürdürüyor; ısrarla. Başlangıçta iki İskoçyalı ve üç Avustralyalı dan
oluşan grupta bugün Avustralyalılar yerine üç İngiliz var. AC/DC’nin
bugünlere gelmesinde kuşkusuz Angus ve Malcolm Young kardeşlerin ve
beklenmedik bir şekilde gruba katılan Bon Scott’un büyük payları var.
Efsanevi
grup Bon Jovi'nin gitaristi Richie Sambora bir roportajinda ona birini
ayartmak icin hangi sarkiyi dinletirsiniz diye sorduklarinda onun
cevabi aynen su olmustur:" AC/DC'nin Back in Black'ini. Eger sevismek
istiyosan, bunu calmalisin. Tum zamanlarin en romantik albumu degil ama
birisini otel odasina atmak icin bicilmis kaftan. Ama eger birisiyle
biraz daha romantik bir zaman gecirmek istiyosan Rod Stewart'tan
herhangi bir sey dinletirim. Onun cogu calismasi hos bir romantizm
iceriyor." diyerek AC/DC'nin nasil bir grup oldugunu bize biraz da
olsun hissettirmektedir.
tarafından Sidney, Avustralya'da kurulmuş Hard Rock grubudur. Grup
dünya çapında 150 milyondan, ABD'de 68 milyondan fazla albüm satmış, en
başarılı hard rock gruplarından biri kabul edilmiştir.[1] 1980'deki
albümleri Back in Black, yalnız ABD'de 21 milyon, dünya çapında 42
milyon kopya satmış,[2] tüm zamanların en çok satan 2. albümü, bir grup
tarafından yapılan en çok satan albüm olmuştur.[3]
Grup albüm
kayıt ettikleri dönem boyunca iki farklı solist ile çalışmıştır.
Hayranları grubun tarihini Bon Scott dönemi (1974 - 80) ve Brian
Johnson dönemi (1980 - günümüz) olarak ikiye ayırırlar.
AC/DC
görkemli müziğiyle olduğu kadar konserleriyle de büyük bir gruptur.
Daha başlangıçta konserleri gerçek birer şov halini almıştı. Özellikle
Angus’un sahnedeki çılgın hareketleri, bir zaman sonra grubun
vazgeçilmez eğlencelerinin başında yer almaya başlamıştı. Onun
sahnedeki çılgın hareketlerine daima yenileri eklenerek grup bugünlere
geldi. AC/DC gitarist Malcolm Young’un grubu (Amerika’dakiyle hiç bir
ilgisi olmayan) The Velvet Underground dağıldıktan sonra, 1973’te
Avustralya’da kuruldu. Küçük kardeşi Angus’u da eğitip yanına lead
gitarist olarak aldıktan sonra grup Sidney çevresinde küçük tur ve
konserler vermeye başladı. Ablası Angus’a sahnede okul kıyafetlerini
giymesini önerdiğinde o sadece 15 yaşındaydı; ki bu görüntü zamanla
grubun "olmazsa olmazlarından" oldu. Henüz Sidney’deyken "Can I Sit
NextTo You" isimli singleları, Easybeats’in eski üyesi ağabeyleri
George Young ve bir kaç arkadaşının yardımıyla çıktı.
Ertesi
sene grup, davulcu Phil Rudd ve basçı Mark Evans’ın da gruba
katılmasıyla Melbourne’a yerleşti. Vokalist Dave Evans sahneye çıkmayı
reddettiğinde, az rastlanan bir olayla, grubun şoförü Bon Scott
vokalist oldu.
Scott daha önceleri Avusturyalı pop gruplarından
Fraternity ve Valentines’te de davulcuydu. Ama onun grubun
başarısındaki asıl payı, halka grubu vahşiler gibi tanıtması oldu. Başı
polisle sık sık derde giren Scott sayesinde grup Avustralya’da büyük
tepkiler almaya başladı. Müzik yaşamları boyunca, haylaz bir eğlence
duygusuyla karışık, vahşi akımları desteklediler. Grup Avustralya’da,
’74 ve ’75 yıllarında iki albüm piyasaya çıkardı: High Voltage ve TNT.
Bu iki albümdeki şarkılarla High Voltage albümünün ’76’da çıkan Amerika
ve İngiltere sürümlerini oluşturuldu, grup ayrıca bu iki ülkede
turnelere çıktı. "Dirty Deeds Done Dirt Cheap" yıl sonunda çıktı.
1977’nin başında Evans grubu terkederken yerini Cliff Williams aldı.
Aynı yılın sonbaharında, AC/DC, onları ilk defa Amerikan listelerine
girmelerini sağlayan "Let There Be Rock" albümünü çıkardı.
1978
ilkbaharında çıkan "Powerage", grubun hayranlarının iyice artmasının
sağladı- bunun oluşmasında izleyicileri tek kelimeyle coşturan konser
gösterilerinin de en az albüm kadar katkısı oldu. Aynı yıl, bu konser
görüntüleri "If You Wany Blood, You’ve Got It" adıyla satışa sunuldu.
Ama grubu asıl üne kavuşturan, ertesi sene gelen ve satışı ilk kez
milyonu aşarak Amerika’da 17.liğe, İngiltere’de ise sekizinciliğe
yükselen "Highway to Hell" oldu. AC/DC’nin bu hızlı çıkışı 20 Şubat
1980’de Bon Scott’un, resmi raporlara göre ölümüne alkol alarak hayata
veda etmesiyle darbe aldı. Mart ayında Scott’un yerine Brian Johnson
geldi. Bir ay sonra grup, dağılmadıklarını müjdeleyen, sadece
Amerika’da 21 milyondan fazla satan en büyük çalışmaları, Back in Black
albümünü doldurdu. AC/DC, sonraki yıllarda, Amerikan listelerinde ilk
sıralara yerleşen "For Those About to Rock We Salute You" ile dünyanın
en geniş rock toplulukları arasında yer aldı. 1982’de Rudd da gruptan
ayrıldı, onun yerini bir başka İngiliz Simon Wright aldı.
1983’teki
"Flick of the Switch"in ardından, topluluğun maddi dayanakları
bozulmaya başladı ancak bu kötü gidişatı 1990’larda, müzik dünyasında
çok büyük ses getiren "Thunderstruck" parçasının da içinde bulunduğu
"The Razor’s Edge" ile tersine çevirmeyi başardılar. Bu yıllarda ’70 ve
’80’lerdeki kadar başarılı olamamalarına rağmen, bir kuşağın kılavuz
grubu olduklarını göstermişlerdir. 1995 sonbaharında onaltıncı
albümleri "Ballbreaker" çıktı. Rick Rubin tarafından çıkarılan bu albüm
AC/DC’nin müzik hayatındaki belki de en olumlu eleştirileri aldı. Bu
albüm Amerikan listelerine 4. sıradan girdi ve ilk altı ay içinde bir
milyonu aşkın sattı.
Grup ilk günkü yaklaşımlarını koruyarak
kökü rock’n’roll, hard rock ve yer yer blues’a dayanan müziğini yapmayı
sürdürüyor; ısrarla. Başlangıçta iki İskoçyalı ve üç Avustralyalı dan
oluşan grupta bugün Avustralyalılar yerine üç İngiliz var. AC/DC’nin
bugünlere gelmesinde kuşkusuz Angus ve Malcolm Young kardeşlerin ve
beklenmedik bir şekilde gruba katılan Bon Scott’un büyük payları var.
Efsanevi
grup Bon Jovi'nin gitaristi Richie Sambora bir roportajinda ona birini
ayartmak icin hangi sarkiyi dinletirsiniz diye sorduklarinda onun
cevabi aynen su olmustur:" AC/DC'nin Back in Black'ini. Eger sevismek
istiyosan, bunu calmalisin. Tum zamanlarin en romantik albumu degil ama
birisini otel odasina atmak icin bicilmis kaftan. Ama eger birisiyle
biraz daha romantik bir zaman gecirmek istiyosan Rod Stewart'tan
herhangi bir sey dinletirim. Onun cogu calismasi hos bir romantizm
iceriyor." diyerek AC/DC'nin nasil bir grup oldugunu bize biraz da
olsun hissettirmektedir.